Dans'et, Seyr'et


5 Ağustos 2012 Pazar

Roman Yazmıyorum, Masumca Okuyorum

Bir yolculuğa ya da tatile çıktığımızda hatta klasik ama "bir ıssız adaya düştüğümüzde yanımıza alacağımız 3 şey" sorusuna verilen vazgeçilmez cevaptı: kitap. İnternet benim gözlerimi yoruyor ve henüz 22 yaşındayım. Sosyal medyanın bir çoğunu yarı aktif olarak kullanıyorum. Messenger, facebook, blogger, twitter, foursquare, instegram.. Dışarı çıkarken kitap değil, hepsine erişebileceğim telefon ve notebookumu kapıveriyorum. Vicdan da yaptım hani. Okuyorum son aylarda hem de üst üste, kahvelerimin arasına kata kata.



Chris Cleave'in, Küçük Arı'sını duymuşsunuzdur. Sen bu kitapla insanlığa bir adım yaklaştırdın beni Cleave, belki Kundakçı'nla sıçratırsın dedim. Hormonlamışsın ama okudum da kaybetmedim kendimi. Küçük Arı'da aldığın zihnimi geri verdin. Okuduk mu okuduk işte.. Bir kadın olarak etkilenmem lazımdı. Belkide evli ve çocuklu olmadığım içindir. Duydum ki Kundakçı'yı, Paris'te bir dairede 6 haftada yazmışsın. İletişim yok, filmlerdeki gibi. Üçüncü kitabını, Küçük Arı'yı yazdığın yerde yaz olur mu? Benim için, benim totemim olsun.









Bugün elime yeni bir kitap aldım; Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten. İsmi kendini ele veriyor hemen fakat ben ilişkiler üzerine hiç bir zaman çok düşünmemişimdir. Muhtemelen, Türk kadını olduğumun tek göstergesi biraz ataerkil olmam. Hiç bir ilişkinin katıksız olamadığını düşündüğümden beri bir ilişkim de yok zaten. Elbette mübalağa yapıyorum. Samimiyetten bahsetmiyorum John, saf duygu yok diyorum. Umarım bu düşüncelerim, yazdıklarını okurken aramızı açmaz. 

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Piramit Yalnızca Mısır'da Değil

Hayatın getirdiklerini sarımsaklasak da mı yesek sarımsaklamasak da mı yesek? Sevene zulmeden nerede görülmüş? Aşk mı yaşıyorsun bizimle? İçinde aile barındırmasan, dost, kalem, kitap hele ki gülücükler barındırmasan çekilecek kahır mısın sen? Bölünmüşsün parsel parsel, çocukluk, gençlik, yaşlılık.. Tuhaf bir huyun var ki bazen üçünü bir arada yaşatıyorsun. Denizi yakıyor, yangını suluyorsun. Karışmadan sana pencerenin arkasından bakalım diyoruz, yine de havanı nefese karıştırıp içiriyorsun. 
Aşk olsun.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Eskinin Demine.. Şerefe !

SENSİZLİK
Varla yok arası bir şey
Kimisi için bir son, kimisi için yeni bir başlangıç
Dalgakıran zaptedemezken düşler sarkık
Yada deniz feneri kadar aydınlık…


Hoyratça gidişlerinin ardında saklı
Sen keşfi sefaya odaklı, bense keşfi aşkla kaplı
Oysa gelişlerin bir o kadar aralıklı
Emsalsiz sevdam son derece haklı…


Bir umut bıraksaydın bende gitmeden
Yaşamak daha anlamlıydı sayıklarken
Deniz daha mavi gökyüzü daha yeşil olurdu
Aklımı sende yitirirken…


Adımlarım daha ağır, daha sakin artık
Gözlerim daha buğulu, daha yorgun artık
Sözlerim daha boş, daha savruk artık
Hepsinden öte amacım(!), aslında yok artık…


Köşe başlarını sevemez oldum hatıralarından
Tekdüze yollar arıyorum durmadan
Nabzını senden önce şahlandıran
İhtiras peşinde koşuyor olman…


Saftım samimiydim zehirlenecek kadar
Oymalıydın harabeye dönmüş konak kadar
Ve değerliydin coşarak çaldığım ıslık kadar
Elim yüreğimde bedenim tenhalara sarkar…


Sağlamdı basamaktan çıkışım,
Şimdi sendeleyerek durmaktayım
Sensizlik iliklerime işlemiş
Ben hala sensizliği yaşamaktayım..


Öğütler dinledim belki hafiflerim,
Başka kollara dolandım belki severim,
Kitaplara boğuldum belki ilerlerim ,
Hepsi anlamsızdı ben sensizken…


Kokunu zihnime çektim
Zihnimi tek bir bakışına
Bakışını kocaman bir dünyaya
Sonra tiksindim hepsinden sensizlik ensemdeyken…


Kadife ceketinden aradım her dükkanda
Buğday rengiydi Anadolu havasında
Düğmeleri ıslak toprak rengi ve büyük
Sendeymiş meğer marifet buldum ama yok işte o asalet…


Tünelden indim Galata’yı izleyerek
Yoruldu bedenimde ruhumda sersemleyerek
Senle çıkmıştık aslında sevişerek
Sendeymiş uçarak çıkışımdaki keramet…


Sesleniyorum sana Asmalı Mescit Sokağından
Hediyem var kızıl ırmaktan
Görebileceğin kadar anlamlı
Ama almak istemeyeceğin kadar ağrılı…

Çarkıfelek benimkisi feleğin ta ötesi
Ağıtlar dökmem karalar bağlamam ey küfredilesi
Ben öğrendim seni sensizlikte ölümüne besleyesi
Ne kadar yansam da sevmem artık kimseyi ölesi…

Uyursam Uyandirin

26.05.2007
Bakışlar zift kokan asvaltı gözlemekte,
Her şeye her şeye rağmen bu yürek hep beklemekte…

23 Mart 2012 Cuma

Aloha 2!3i.Cuma

Arka fonda Mor Karbasi..(http://fizy.com/#s/1h0213)  Ekranın önüne alamıyorsunuz, klipleri de bir ayrı yüzüne yüzüne vuruyor. Bir küfür gibi, beyin hücrelerinde gezinen küfür. Ruhuna soykırım, toplu mezar kalıntılarının deşifresi. Bu tüm ortak iyi niyetlerin dışa vurumu galiba.
Ve bir şiir gelir aklına o son kertede, İspanyollaşmaktan çıkıp Türkleşirsin;

Yüzünün yarısı çocuk
Yarısı geçkin bir kadın
Yüzünün yarısı öbür yarısına ağlıyor
Yüzün kendisini arıyor...
Aşk kaçmış gözlerine
Yaşanmamış yılların sana ağlıyor
Zaman parçalanırken ellerinde
Ölü kelebekler yastığın oluyor...
Ölü kelebekler
Hepsi daha değerli erkeklerinden erkeklerinin kanıyla beslenen
Ölü kelebekler...
Hepsi daha değerli ömründen.

Cezmi ERSÖZ


17 Mart 2012 Cumartesi

Zihinler Yanaklaraa ;)

Palas pandıras hayata sığdırmaya çalıştıklarımızın aşkına.. Yaba daba duvvv !
Bazen beyninizin çift taraflı çalıştığını düşündüğünüz oluyor mu? Yalnız değilsiniz, yalnızlığı da yalnız yaşamadığınız gibi.. ve yine herkes kendini diğerlerinden farklı hisseder, diğerleri gibi.. Herkes herkes.. o hüznün, mutluluğun yalnızca kendine ait olduğunu düşünür. Yine diğerleri gibi, diğerleri kadar, diğerlerimsi.. Bazen de insan içinde bulunduğu ruh halinin yada olayın başkalarının da yaşamasını ister. İşte o olmaz, sen ağlıyorsun diye insanlar ağlamaz. Aynı saatte birileri ağlıyordur elbet, ama aynı sebepten midir? Bu noktada yalnız kalabilirsin işte. Bu yüzden az ağla çok gülümse ve yalnızca bunu iste.. Hem kendin için hem de diğerleri için.
Öperim gamzelerden, gamzemsi gülücüklerden..

15 Mart 2012 Perşembe

Rusya Eurovision 2012

Şimdiye kadar gördüğüm en güzel yarışmacılar :) En küçüğü 60 yaşında, gençliklerinde de mükemmel bir gruplarmış. Çok tatlılar yenilesi yutulası, ellerinden öpülesi..

Hayatın İçinde Rüya, Rüyanın İçinde Rüya

Ben ağlıyor, o oturduğumuz kafeden camdan dışarı bakıyordu. Tüm olanları ona anlatmış yorum bekliyordum. O ise herzaman ki gibi susuyordu. Susan insanı sevmiyordum, hiç sevmemiştim. Hayatımın tersinin düzünden daha iyi olabileceğini söyleyen de o değil miydi? Şimdi tersini düzüne çevirdim. Beğenmemişti belkide.. Düzü şatafatlı, deli dolu, bir o kadar da kendinden emin, kariyerli ve kalabalık. Tersi gerçekten tam tersiydi. Para parayı çeker derler, kalabalık ve görkemde öyleydi. Tıpkı yalnızlık gibi, tıpkı bu an gibi. Neden oturuyordu karşımda, olanlara merhem olmak yerine tuz bakıyordu. Sümüklü mendilim elimde, yüzüm elimde sanki. Bir anda kalktım, eşyalarımı alıp bana hep yaptığı gibi Alman usulü için kasaya yöneldim.
-Ödeme ben ödemek istiyorum, dedi.
Önceden olsa ısrar ederdim. Kafamı yarım çevirip baktım ve kasanın tam tersine, kapıya yöneldim. Yanımda birlikte yaptığımız tüm planları cüzdanıma koyup gidiyordum. Onca ay geçirdiğimiz güzellikleri de ödeyeceği bir bardak vodkanın içine koymuştum.
Şimdi ne yapacağım demiyordum. Herzaman B planım vardı. Yapmam gerekeni yaptım, eve gittim salya sümük yemek yedim ve oldukça lezizdi. Sonra maillerimi kontrol ettim. Ertesi güne hazırlık yapıp, salya sümük bir duş aldım. Uyudum..
Sabah kalktığımda saat 10'a geliyordu. Odamı topladım, kahve suyu koyup, süslendim. Kahvemi içip kitabımı alıp çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum ve bu bana acayip huzur veriyordu.
Bir anda hayatımın tersi tekrar düzüne dönmüştü. Onu hayatım düzken aldım, tersinde bıraktım ve şuan tekrar düzündeyim. Tersini göremiyorum, oda artık düzünü göremiyor.
...

- Uyan hadi kalk geç kalıyoruz !
- Ne??
- Öğlen oldu diyorum, günü öldürüyorsun yine.. Kahven hazır.
- Çok ilginç bir rüya gördüm Gülşah. Bir sevgilim vardı, mutluymuşuz, ayrılıyordum.
- ahaha aylardır hayatına girmeyen sevgili ancak rüyana girebilirdi zaten. Önce bul sonra ayrılırsın! Kalk diyorum!
- Tamam lan yüzüme vurmasana kalktım, nereye gidiyoruz?
- Bilmiyorum, kitabını al yalnızca gidiyoruz.
- :)

1 Mart 2012 Perşembe

Takdir Edersin Ki..

Genzimi temizledim. Sigarayı son zamanlarda oldukça arttırmıştım. Bu klasik edebiyatçılar teriminden ne zaman kurtulacağım? Roman okuma ağırlığını arttırdığımda, tüm zihnimde bu terimlerin maskülen etkisinden rahatsız oluyorum. BBC spikeri gibi konuşmak isterdim. Ama uzun süre değil, çok sıkıcı olurdu. Bir de bizim Türk kanallarının Euro'sunu izlediğimde bir hoş bişey oluyorum. Almanyadan fırlamayıp, yurduma 6 haftalık konan topaç gibi hissediyorum.
Bir de Ali Kırca'yı seviyorum. Çok baba adam. Babam gibi adam. Adam gibi adam. Genetik bilimine de her zaman inanmışımdır hani..

28 Şubat 2012 Salı

Cemiyette Pişiyoruz, Cümbür Cemaat.

Bizleri toplum pişiriyor. Fanusa konulmuş bir balığın hafızası 7 saniye , gelişimide doğanın döngüselliğinde. "Sudan çıkmış balık gibi" deyimi boşuna kullanılmamış vesselam. Cemiyet bizi büyütüyor, şekillendiriyor, kişiliğimizin ve kararlarımınızın oluşumunda en büyük etkiye sahip oluyor. Bazılarımız marjinal tavırlar içinde "çevre benim umrumda diilll" diye çemkiriyor. Umrunda olmayabilir vatandaş, bak vatandaş diyorum sana, umrunda olmadan umrunu biçimlendiriyor. Umrunda değil madem neden dile getiriyorsun? Demek ki umrunda ve aksini insanlara kanıtlamaya çalışıyorsun.




Bunca insan yalnızken, neden bunca insan yalnız?
Bütün özlü sözlerimizde bile topluluğu katıyoruz. Güzel bir cemiyet olsun ki, hamlığımızda, güzelce pişelim, olalım!






Flört bizim için söylüyor; Cemiyette Pişiyoruz.
Dinleyin onları olur mu, çok güzeller..


27 Şubat 2012 Pazartesi

Yurdumun İnsanı; Bir Yudumcuk

Arkadaşımla bir video çekimi için, Fransız Sokağını tercih ettik. Oturduk orada bir kafeye, önce bir şeyler içtik, bir yandan da çekim denemeleri yapıyoruz. Oranın uygun olmadığını saat biraz daha ilerleyince farkettik. İleri saat dediğimde 21.30-22.00 civarları. Sonrası film gibi zaten..

Garson: Sizi başka bir masaya alabilir miyiz? Kalabalık bir grup gelecekte..
Biz: Tabi ki.. (duyarlı gençler)
İçeceklerimizin bitmesi için yan masaya geçtik ve bizim yerimize bir çifti oturttu. Bizde filmin kopacağına dair sinyaller yanmaya başladı. Sevindirik çift şarap açtırdılar. Yaklaşık 15-20 dakika sonra,  onları da kalabalık bir grup geleceğini söylerek "kibarca" başka masaya aldı. Bizde filmin ikinci perdesi oynamış oldu. O mimlenmiş masaya yeni gurubu almak üzereydi ki bizim faktörümüzle karşı karşıya kaldı. Gerçekten karışık bir gruplardı.

Biz: Ah oturmamalısınız.
Grup: Neden?
Biz: Çünkü birazdan sizi kaldıracaklar.. (hihi)
Grup: Nasıl yani, her oturana öyle mi yapıyorlar?
Biz: Evet yinede siz bilirsiniz.
Grup: Kalabalığız, bişey olmaz oturalım..
Garson, acı bir sırıtma içerisinde..

2 dakika sonra biz hesabımızı ödeyip, masadan kalktık. Tam ilerlerken, arkadaşım önünden geçtiğimiz masada oturan ünlüleri Türk usuluyle gösterdi. Kafamı çeviriyorduk ki şu sırıtık garson belirdi. 3. ve son perde açılıyor..
Garson: Neden beni rencide ediyorsunuz müşterilerin yanında?
Biz: Bizde müşteriyiz, ayıp bu yaptığınız..
...
Garson: Bende ekmek parası kazanıyorum, İstanbul Üniversite'sinde okuyorum..
BEN: Aaa öyle mi bizde.. :) (yüzümün ifadesi hemen değişti)
Arkadaşım: Yürü gidiyor yürü, inanmıyorum sana :S:!!

Yurdum insanı böyledir işte, kavga ortasında "ulann biz angaralıyız" dese biri, karşı taraf hemen yumuşar; "valla mı bizde, neresinden" der.

Yurdumun insanı, yalnızca birer yudumcuk..

                                                       THE AND

22 Şubat 2012 Çarşamba

Uç Uçç Uççç'tuu

Gündem de gündem.. Türkiye'de dizi fragmanları, film fragmanlarının üstünde malum. Atv'de her dizi arasında, alengirli, gizemli, hafiften gerilim enjekte eden bir dizinin farklı farklı fragmanları 2 ay önceden verilmeye başladı. Tabiki "Uçurum" dizisinden bahsediyorum. Kendimi dizilere mahkum etmeme kararımı, bunada uygulayacağım. Ama öyle bir haber çıktı ki, beni de bir merak aldı. Dizi de bir hayat kadını tiplemesine, Chp İstanbul Milletvekili Nur Serter'in adı verilmiş. Karakteri de Esra Ronabar canlandırıyormuş. Ankara karışmış, Rtük karışmış, Atv karışmış.. Bu olay Chp milletvekiline darbe gibi inmiş.. mış da miş. Bizler tüm bunların karışmasına da darbelere de oldukça alışkınız. Yönetmenim, reklam yapmak için daha büyük ve efsunlu şeyler görmek isteriz.

10 Şubat 2012 Cuma

Hiç Eğik Cetvel Gördünüz mü?

Bir avuç özlemle yaşamak var ya ruhu bedenden ayırıyor. Kendini tanıyamıyorsun bazen, işte o zaman ruhunuda kaybediyorsun. Arıyorsun arıyorsun bazen sinsice bazen çığlık çığlığa.. Bazen ucundan yakalıyorsun, tuttun tuttun! Uçunu kaçırdın mı selam verip geçiyor sana, geri gelmemek üzere. Sonra aran dur ya belanı ya mevlanı, gerçi mevlasını bulana da pek rastlanmaz. Belasını bulup başlayanların yolu, önce ruhsuz yaşamak sonra da başkalarının ruhunu yaşamakla geçer. Vah..
Zordur hayat, zor olanı sevmek diye bir şey yoktur. Yalnızca kolayı sevmemek vardır. Nasıl ucuz kalitesiz olarak nitelendiriliyor ise kolay da o misaldir. Sil baştan diye bir şey var mıdır? Vardır elbet. Marifet çizdiğinin sildiğinden daha iyi olmasındadır.
"herkes gitmek istiyor.. gittiğim olmadı hiç.." diyorsun ya Can Yücel, senin adına üzgünüm ama ben gideceğim.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Level Atlatan Düğmeye Biri Bassın

Üzerine bitmek bilmeyen espriler yapılan yaşam tarzı üniversite hayatı.. Bu süreç boyunca Sıla'dan "Bitsede Gitsek" şarkısını, mp3'me atıp cebimde taşıdım. Peki ya şimdi son sınıftayım, fakültede okul bitince neler yapabileceğimize dair bazı dedikodular almış başını gitmiş durumda.
Zaytung'ta bizim kafadan bakın;

























Zaytung yazarlarının kafasının doğuştan güzel olduğuna ve hiçbirinin prematüre olmadığına çoktan kanaat getirmiştim. Oku evladım oku, tak koluna altın bileziği, sevgili de bulma emi mesleğini eline al kapında dizilirler. Soruyorum işini gücünü eline almış arkadaşlara " valla okul hayatında buldun buldun, sonrasında çok zor be" diyorlar. Neyse evlenmeye çok da meyilli değilim. Hele bi işimi bulayım, eş bulma olayını büyüklerime devredeceğim. Malum işim başımdan aşkın bu sıralar. Böyle zihnimde bir is , bir duman , bir küf off sorma gitsin. Bende kendimi yurtdışının, cazip kollarına atmaya karar verdim. Dil öğreneceğim, gittiğim ülkeyi seversem orada yaşayacağım falan fişman.. Bu tür hayallerde, ergenliğin aşkın boyutu olan üniversite son sınıf öğrencilerine mahsustur. Zaten eğitim boyutu bu noktada pek inandırıcı olmuyor.
Mesela arkadaşımla diyaloğumuz;
x: Okul bitince ne yapacaksın?
ben: Yurtdışına gideceğim :)
x: hadi ya (senide kaybettik söylemi bu) master mı yoksa?
ben: yok ya ben yeterince eğitildim, tekrar dönemem o sıralara.
x: hmm neyle gideceksin peki? work and travel mı?
ben: ne işim olur, çalışamam ben elin kafelerinde. dil eğitimine gideceğimm !
x: gezmeye gidiyorsun yani :)
ben: aişlksdşdswsşfkklswjde :S !

Feysingen

-Yalnızlığı seviyorum. En azından böyle daha iyi olduğuna kendimi ikna ettim.

Ne kadar gerçekçi bir replik değil mi? Ben yalnız değilim derler ya, oysa hiç inanılası değildir. Kimse demiyor ki sana arkadaşın yok, ailen yok, seni anlayan yok. Yalnızlık duygudur. Bazen o duyguyu özlersin, bazen o duygudan sıkılırsın. Sosyal paylaşım siteleri de bazen bu duyguları körüklemekte malesef. Bir araştırmacıya göre, facebook kullanıcılarının %30'u psikolojik baskı altındaymış. Bir arkadaşının beğeni sayısı, fotoğraf orjinalliği, yapılan yorumlar vs.nin, kendininkilerden daha iyi olması, psikolojik sorunlara neden oluyormuş. Doğru mudur? Doğrudur. Bir arada benim durumumu ya da resmimi beğenir misin gibi safsatalar bürümüştü insancıkları. İşte bunlarda "ağlanılası" kesimine giriyor. Ben en çokta kendi kişiliği ile ilgili paylaşımlar yapanlara yada kasti olarak birilerine laf atamaya çalışan tipi tiplere sinir olmaktayım. Silesim geliyor, siliyorum da.. Ben ondan ne öğrenebilirim, ne katabilir bana? Tüm bunların yanısıra , çok başarılı paylaşımlar da var. Bir haberi gazetede yahut televizyonda çıkmadan önce öğrenebiliyorsunuz. Organize işlerinde de oldukça başarılı bu feybuk'cuk. İletişimi koparıyor diyorlar ama ben buna katılmıyorum. Bazı arkadaşlarımla daha çok iletişebiliyorum. Haberdar oluyorum, benden haberdar oluyorlar. Bir de aradığını bulma mevzusu hakimdir ki gerçekten senelerce bulunmayı bekleyen dostlarımıza eriştiriyor. Bu nedenle minettarım, kurucusu sevgili Mark Zuckerberg'e !

3 Şubat 2012 Cuma

Uçurtma Avcısı

Halit Hüseyni(Khaled Hosseini)'nin 2003 yılında yayınlanan ilk kitabı. Kitabı bir açıyorsunuz bir daha kapatmak istemiyorsunuz. Bu yazarın yeteneğidir diyip, diğer yazarları küçümsemeyi bile unutuyorsunuz. Baştan sonra bir kitap kirpiklerimi kırpmama engel oldu. İyi bir yazarın kitabını okusanız ,"düğmelerimi ilikliyorum" dersiniz ya hani, bu kitapta direk önünde ediliyorsunuz. Kitapta gerçek yaşanmış bir hikayeden esinlenilmiş, bir o kadar gerçek betimlemelerle dolu. Her zaman ki bu tip paşlaşımlarımda içeriği açıklamıyorum. İçerisinde bir çok duyguyu barındırdığını belirterek, tarihinde sürükleyici olduğuna inanmayanlara nispetle raflarda duruyor. (Bu arada orjinalini alalım,  öğrenciyim falan anlamam:) başka birşey olsa korsanı nerede bana da söyleyin derdim ama bu kitap değer! Pahalıda değil..)

29 Ocak 2012 Pazar

Yok mu çaresi dostlar..

Öptüm geçti mi, dedi. Öpmeden önce daya iyiydi, dedim. Birbirimize sarıldık ve ağladık. O ses Türkiye'de böyle bir şey.. Öperim.

27 Ocak 2012 Cuma

Veto Hakkınız Saklıdır

Sevgi ve aşk , sen kapıyı arkadan bastırsanda, ardından camdan atlasanda, vakumla tüm duygularını çektirip dönüp bir de üzerine kussanda asla yakanı bırakmayacak olgulardır. Hem yakınırız aşk yarasından ki bu yakınmada duygusal ergenlik modu asla eksilmez. Yinede gün gelir yakayı ele veririz. Sanki kefil göstermiş gibi bir sürü de kredi veririz. Elimizde patlar ya da bazı şanslılar faiziyle gelir sağlar. Hayat onlara güzeldir işte bana değil. Bu taksonamik döngü içerisinde, egonuzu derinden sallayan vakalarda yaşarsınız. Her satıcının bir kör alıcısı olsa da, üstüne para verseler almayacaklarınızda çıkar. Zorla mı lan zorla mı evleneyim, zorla mı koluma takıp gezeyim? dediklerimiz.
İsmail YK ne demiş, beni beğeneni ben beğenmem benim beğendimse beni beğenmez. Hayatında zorlasada bir daha söyleyemeceği sözdür bu sayın seyirciler.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Caz Yaptım 90'lar

Okan Bayülgen'inde pek seveni yok malum ama ben pek severim. Zekidir, komiktir, eğlencelidir, bulur buldurur bulundurur.. İzleyip de yüzünde gülücük olmayan varsa şimdi söylesin. Ya da sonsuza kadar sussun. Öhüm. Çok fena edebiyat parçalayasım var. Gerçi, işin aslı bana akıllı bir deli lazım. İşte o potansiyeli Okan'da görüyorum. Hayatın ipini çektim, ipi elimde kaldı. Pimini çeksem ne olurdu kim bilir..

http://video.cnnturk.com/2012/yasam/1/23/90larin-en-kotu-esprileri

23 Ocak 2012 Pazartesi

Bakışlar Zift Kokan Asvaltı Gözlemekte..

Tek istediğim ne biliyor musun? Karşılaştıktan 1-2 adım sonra arkama baktığımda sende bakıyor ol. Bukadarcık.. Daha büyük bir mucizede beklemiyorum. Sonra yine ben yatağıma uzanır, doyasıya ağlarım. Bakışlarım dışında şahidim de olmaz!

22 Ocak 2012 Pazar

Allah Annelerine Sabır Versin :)

Bazı şeyleri yapmamak için o kadar çok bahanemiz vardır ki.. Bunlara inat bazı şeyleri yapmak için tüm gerekçeleri sileriz. İnsan işte çiğ süt emmiş. Burada niye bu atasözünü kullandım onuda bilmiyorum. Severim atasözlerini, bana pek bi işveli cilveli gelirler.
Yapmam gereken onca çalışma olmasına rağmen, yine bir bahane.. Bu iki çılgın çocuğu izlemek için yıllardır sahibim ben hep bu bahanelere:)

Türkler Fransa'da, Türkiyedeki Türkler Nerede?

Fransa'da 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasa teklifinin senatoda reddedilmesi için Türkler, Paris'te gösteriye başladı. Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerinden gelen Türkler Denfert Rochereau meydanındalar. Fransa'da 500.000 Türk yaşamakta ama malum insan Sarkozy, Ermeni çoğunluğunu yok saymamakta.
Bizler de Hrant Dink davası için taksim meydanlarındayız. Kimileriniz yanlış anlayacak bu cümlelerimi biliyorum. Azınlık kavramına, ayrımcılığa ve Dink'in katledilmesine bende karşıyım. İnsanlık suçudur. Ezelden beri bizlerle yaşamaktalar ki ben Kurtuluş'da doğdum. Ermeni komşularımız, esnaflarımız vardı. Ayıpladım belki o meydandakilerden daha çok ayıpladım. Peki bloglarına, twitterlarına, facebooklarına Dink davası için haklı gerekçelerini yazanlar şimdi neredeler? Üzgünüm..
Yurtdışındaki Türkler bizden daha çok Türkler.

19 Ocak 2012 Perşembe

Öptüm

Ne yazmak istediğimi bilmeden yazıyorum şuan, en çokta bunu seviyorum. Böyle anlarda, kendimi bile etkileyen şeyler serebiliyorum tezgaha. Böyle yandaki kadın almasın da ben kapıyım telaşıyla seçilsin istiyorum. O kadar dolu yazmıyorum ama çabalıyorum. Önce ceplerimi sonra tezgahımı dolduracağım. Andımızı bile söyleyebilirim. İnanın yapabilirim. Zamanla gezegeni bile ele geçirebilirim. Demişken, ben küçükken gerçekten uçabildiğimi sanıyordum. Bence uyku ile uyanıklık arasında bir hal vardır ya, o arada gidip gelip uçuyordum. Kimseye doğru düzgün anlatamadım da bu durumu, çocukluk işte. Zaten çocukken kurduğum cümlelere ve yaptığım şeylere annemin; aman çocuk-luk işte demesine de sinir olurdum. Öyle sinir olurdum ki sinir olmaya bile sinir olurdum. Düşündümde ben çok sinir bir çocuktum. Büyüdüm de az biraz sevimli bişey oldum. Gerçi artık sevimli kelimesini kullanmıyorlar benim için. Kocamanda olduk , ya güzel ya çirkin, ya zeki ya aptal diyorlar. Her yaşta sevimli olunur bilmiyor bu ahmaklar. Kafanızı da şişirdim. Affedin. Koşar adım gidiyorum yatağıma. Öptüm !

13 Ocak 2012 Cuma

Bir Halt İşledim, Twitter'landım

Nasıl oldu nasıl yaptım, hangi dürtünün kurbanıyım bilmiyorum. Üye değilken psikolojim çok iyi değildi ama üye olunca da düzelmedi. Sırf dedikoduların kurbanı oldum. Evet evet kanıma girdiler, of aman sayın seyirciler..
https://twitter.com/#!/uyursamuyandirn

Sev'indirik Can Bonomo

Düne kadar kaç kişi seni biliyordu ey Meczup Bonomo. Yapmışsın etmişsin, bir çok radyo programında tipini değil sesini ifşa etmişsin. Niye geç tanıştık seninle. Sevdim seni pikacu. Ee benzetecekler seni Cem Adrian'a, Duman'a.. Kafan doğuştan güzel bence senin. Hoşlanmam ben öyle tv programlarındaki yarışmacılara sms falan yollamaktan. Kontor trajımdan değil, reklam kokmasın çalan müziğimde diye.. Eurovision'da sana tam destek. Buram buram kokasın hep emi.
Klibe bak klibe.. O jestler mimikler.. Duygusal ergen moduna girdim bir anda.

9 Ocak 2012 Pazartesi

İlker Başbuğ Hangi Mahkeme'de Yargılanmalıdır?

Son günleri en çok sarsan olay hepimizin bildiği gibi, Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un tutuklanmasıdır. Peki ya hangi mahkemede yargılanmalı? Tam da Yeni Anayasa Düzeni'ne çalışırken, benimde kafamı kurcaladı. Anayasa Mahkemesi'nin,  Yüce Divan sıfatıyla yargı yapma yetkisi vardır. Genelkurmay Başkanı'nın da yargı yeri bu kapsama girmektedir. Savcılık görevini de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yapar. Kimilerine göre özel mahkemenin kurulması gerekmektedir. Ne için? Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar , Kuvvet Komutanları'nın yargı yeri Yüce Divan'ken..  Ayrıca 2010 Anayasa Değişikliğine göre; Yüce Divan kararlarına karışı bir kereye mahsus, yeniden inceleme istenebilir. Peki ya ben bu sayfaları boşuna mı ezberledim? Ya hoca sınavda bu soruyu sorarsa bu kız napar diye hiç düşünmüyorlar. Boyuna tartışsınlar. Bloguma da yazdım hazırım hocam ben, sen sorrr !

7 Ocak 2012 Cumartesi

Sen Aşk'sın

Aşk; derin bir sigara nefesi çektikten sonra, yokuşu çıkarken nefessiz kalmak gibisin.. Ya sahibisin ya da sahipsin. Bazen de şat bardağındaki tekila gibi.. İçerken acı, ekşi, tuzlu. Sonra güzelleşirsin. Ama geçicisin. Bir o kadar yaşanılası ve gerçeksin. Herşeyden öte, seni bulanınsın. İyiki varsın!

6 Ocak 2012 Cuma

Hizmet Şart

City of God'ın gerçek bir hikaye olduğunu öğrendiğimde, caddeye inip asvaltı öpmek istedim. ABD maceramın planlarını yaparken, daha önce gitmiş olan arkadaşlarım asla Brezilya'ya gitmemi öneriyorlar. Anlamsız bulmuştum. Bir ülke ne kadar tehlikeli olabilir ki? Akşam çıkamadığımı söylediklerinde; hehe darbe mi olmuş, dışarı çıkma yasağı mı var allasen..demiştim. Yuttum sözlerimi, yutturdu film. Eğitim şart diye naralar atıyoruz ya vatandaş, hizmette şart !


Filmi izlerken, içindesiniz ta içinde. Ben koltukta şekilden şekile girdim. Bittiğinde ise birden anlamsızca " ne kadar çok pastel renk kullanmışlar, ah yönetmenle zevklerimiz aynı.." dedim. İzlerken ki vicdani hissiyatımı oysa kaybetmemiştim. Ama kadınsı duygularla, kendimi bir dram sahnesinde, oyuncunun kıyafetini incelerken bulabiliyorum. Onun üstüne o giyilir mi? Hiç olmuş mu? Git çıkar! diye de çemkirebiliyorum.. Neyse, güzeldi film baştan aşağı güzel. Şimdi ise öyle bir ülkede yaşamadığım için derin minnet beslemekteyim.


4 Ocak 2012 Çarşamba

2 Ocak 2012 Pazartesi

Ah Şaşkın

Kapalı gişeye girdim;
Salon sadece benimle tıklım tıklım..
Film başlamak üzere.. Ama..
Önyargılarım henüz oturacak yer bulamamış gibi..
Neyse ki şizoid düşüncelerimin hemen arkasında bir koltuk boşluk varmış..
Peki ya alt yazı neden kırmızı..?
Bilinçaltım geceleri çalışmaya bir son vermeli ..!

31 Aralık 2011 Cumartesi

Yapmışlar Olmuşum

Yılbaşı yılbaşı diye dolanıyoruz ya donsuz donsuz, doğum günüm yahu benim. Ne güzel doğmuşum, taksim ilkyardım hastahanesinde o gündür bu gündür hiç normal çocuk doğmadı. Hepsi sezeryan. Derkenn her yılbaşı yaptığım gibi evde geçireceğim. Biraz vodka içeceğim. Gelen güzel hediyelerimi açıp, alakalı alakasız hepsini giyip, takıp takıştırıp gezeceğim. Çok güzelim bu arada ben, bir arkadaşım geçen doğum günümde "anneye teşekkürler" demişti. Sevgili bloggerlar bende sesleniyorum burdan, bidaha denesen olmaz annemm benim gibisi.