Adadan esen rüzgarı, bütün hücrelerimde hissediyorum. Yapılması gerekeni yaptım, havayı derinden içime çektim. Kaide bu, gelenekselleşmişti, gelenekselleştirilmişti. Sonra hepsini bırakıverdim. Tabuları yıkma tabumu aktifleştirmeliydim. Marjinal görünme telaşıyla hemen oturuşumu düzelttim. Uzaklara değil, yakınlara baktım filozoflaşmak için gelmiştim. Özgünlüğü yakalıyıp, denizde derinlere değil içimde derinlere dalmalıydım. Görünürde yan banka oturup fıstık yiyen teyze, telekinezi yapma çabamda en büyük engeldi. Sonra düşündüm, düşünecektim ya hani yoğunlaşarak. O bir objeydi, ilk onu uçurmalıydım. Fıstıklardan başlamak en iyisi gibi.. Kitlendim, gözlerimi açıp kapattım, zihnimi araladım. Önce makinalaşıp sonra kalkerlenmişti. İşe kalkerlerimden başlamalı, "obje"ye giden yoldaki fıstıkları ertelemeliydim. Kazıdım, kazıdım, kazıdım.. Gözlerimi açtığımda, gözlerim hala kapalı bilinmeyenin sonsuzluğundaydım. Korkuyordum ama geri dönmekten daha çok korkuyordum, aslında kalkerleşmekten korkuyordum. Olamaz, başladığım yerdeyim! Korkularım beni yine korkuttu.
"Korkacağımız tek şey, korkunun kendisidir." dememişdi Goethe.
Bi an kendimden korktum !
Ama geçti..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder