Dans'et, Seyr'et


28 Şubat 2012 Salı

Cemiyette Pişiyoruz, Cümbür Cemaat.

Bizleri toplum pişiriyor. Fanusa konulmuş bir balığın hafızası 7 saniye , gelişimide doğanın döngüselliğinde. "Sudan çıkmış balık gibi" deyimi boşuna kullanılmamış vesselam. Cemiyet bizi büyütüyor, şekillendiriyor, kişiliğimizin ve kararlarımınızın oluşumunda en büyük etkiye sahip oluyor. Bazılarımız marjinal tavırlar içinde "çevre benim umrumda diilll" diye çemkiriyor. Umrunda olmayabilir vatandaş, bak vatandaş diyorum sana, umrunda olmadan umrunu biçimlendiriyor. Umrunda değil madem neden dile getiriyorsun? Demek ki umrunda ve aksini insanlara kanıtlamaya çalışıyorsun.




Bunca insan yalnızken, neden bunca insan yalnız?
Bütün özlü sözlerimizde bile topluluğu katıyoruz. Güzel bir cemiyet olsun ki, hamlığımızda, güzelce pişelim, olalım!






Flört bizim için söylüyor; Cemiyette Pişiyoruz.
Dinleyin onları olur mu, çok güzeller..


27 Şubat 2012 Pazartesi

Yurdumun İnsanı; Bir Yudumcuk

Arkadaşımla bir video çekimi için, Fransız Sokağını tercih ettik. Oturduk orada bir kafeye, önce bir şeyler içtik, bir yandan da çekim denemeleri yapıyoruz. Oranın uygun olmadığını saat biraz daha ilerleyince farkettik. İleri saat dediğimde 21.30-22.00 civarları. Sonrası film gibi zaten..

Garson: Sizi başka bir masaya alabilir miyiz? Kalabalık bir grup gelecekte..
Biz: Tabi ki.. (duyarlı gençler)
İçeceklerimizin bitmesi için yan masaya geçtik ve bizim yerimize bir çifti oturttu. Bizde filmin kopacağına dair sinyaller yanmaya başladı. Sevindirik çift şarap açtırdılar. Yaklaşık 15-20 dakika sonra,  onları da kalabalık bir grup geleceğini söylerek "kibarca" başka masaya aldı. Bizde filmin ikinci perdesi oynamış oldu. O mimlenmiş masaya yeni gurubu almak üzereydi ki bizim faktörümüzle karşı karşıya kaldı. Gerçekten karışık bir gruplardı.

Biz: Ah oturmamalısınız.
Grup: Neden?
Biz: Çünkü birazdan sizi kaldıracaklar.. (hihi)
Grup: Nasıl yani, her oturana öyle mi yapıyorlar?
Biz: Evet yinede siz bilirsiniz.
Grup: Kalabalığız, bişey olmaz oturalım..
Garson, acı bir sırıtma içerisinde..

2 dakika sonra biz hesabımızı ödeyip, masadan kalktık. Tam ilerlerken, arkadaşım önünden geçtiğimiz masada oturan ünlüleri Türk usuluyle gösterdi. Kafamı çeviriyorduk ki şu sırıtık garson belirdi. 3. ve son perde açılıyor..
Garson: Neden beni rencide ediyorsunuz müşterilerin yanında?
Biz: Bizde müşteriyiz, ayıp bu yaptığınız..
...
Garson: Bende ekmek parası kazanıyorum, İstanbul Üniversite'sinde okuyorum..
BEN: Aaa öyle mi bizde.. :) (yüzümün ifadesi hemen değişti)
Arkadaşım: Yürü gidiyor yürü, inanmıyorum sana :S:!!

Yurdum insanı böyledir işte, kavga ortasında "ulann biz angaralıyız" dese biri, karşı taraf hemen yumuşar; "valla mı bizde, neresinden" der.

Yurdumun insanı, yalnızca birer yudumcuk..

                                                       THE AND

22 Şubat 2012 Çarşamba

Uç Uçç Uççç'tuu

Gündem de gündem.. Türkiye'de dizi fragmanları, film fragmanlarının üstünde malum. Atv'de her dizi arasında, alengirli, gizemli, hafiften gerilim enjekte eden bir dizinin farklı farklı fragmanları 2 ay önceden verilmeye başladı. Tabiki "Uçurum" dizisinden bahsediyorum. Kendimi dizilere mahkum etmeme kararımı, bunada uygulayacağım. Ama öyle bir haber çıktı ki, beni de bir merak aldı. Dizi de bir hayat kadını tiplemesine, Chp İstanbul Milletvekili Nur Serter'in adı verilmiş. Karakteri de Esra Ronabar canlandırıyormuş. Ankara karışmış, Rtük karışmış, Atv karışmış.. Bu olay Chp milletvekiline darbe gibi inmiş.. mış da miş. Bizler tüm bunların karışmasına da darbelere de oldukça alışkınız. Yönetmenim, reklam yapmak için daha büyük ve efsunlu şeyler görmek isteriz.

10 Şubat 2012 Cuma

Hiç Eğik Cetvel Gördünüz mü?

Bir avuç özlemle yaşamak var ya ruhu bedenden ayırıyor. Kendini tanıyamıyorsun bazen, işte o zaman ruhunuda kaybediyorsun. Arıyorsun arıyorsun bazen sinsice bazen çığlık çığlığa.. Bazen ucundan yakalıyorsun, tuttun tuttun! Uçunu kaçırdın mı selam verip geçiyor sana, geri gelmemek üzere. Sonra aran dur ya belanı ya mevlanı, gerçi mevlasını bulana da pek rastlanmaz. Belasını bulup başlayanların yolu, önce ruhsuz yaşamak sonra da başkalarının ruhunu yaşamakla geçer. Vah..
Zordur hayat, zor olanı sevmek diye bir şey yoktur. Yalnızca kolayı sevmemek vardır. Nasıl ucuz kalitesiz olarak nitelendiriliyor ise kolay da o misaldir. Sil baştan diye bir şey var mıdır? Vardır elbet. Marifet çizdiğinin sildiğinden daha iyi olmasındadır.
"herkes gitmek istiyor.. gittiğim olmadı hiç.." diyorsun ya Can Yücel, senin adına üzgünüm ama ben gideceğim.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Level Atlatan Düğmeye Biri Bassın

Üzerine bitmek bilmeyen espriler yapılan yaşam tarzı üniversite hayatı.. Bu süreç boyunca Sıla'dan "Bitsede Gitsek" şarkısını, mp3'me atıp cebimde taşıdım. Peki ya şimdi son sınıftayım, fakültede okul bitince neler yapabileceğimize dair bazı dedikodular almış başını gitmiş durumda.
Zaytung'ta bizim kafadan bakın;

























Zaytung yazarlarının kafasının doğuştan güzel olduğuna ve hiçbirinin prematüre olmadığına çoktan kanaat getirmiştim. Oku evladım oku, tak koluna altın bileziği, sevgili de bulma emi mesleğini eline al kapında dizilirler. Soruyorum işini gücünü eline almış arkadaşlara " valla okul hayatında buldun buldun, sonrasında çok zor be" diyorlar. Neyse evlenmeye çok da meyilli değilim. Hele bi işimi bulayım, eş bulma olayını büyüklerime devredeceğim. Malum işim başımdan aşkın bu sıralar. Böyle zihnimde bir is , bir duman , bir küf off sorma gitsin. Bende kendimi yurtdışının, cazip kollarına atmaya karar verdim. Dil öğreneceğim, gittiğim ülkeyi seversem orada yaşayacağım falan fişman.. Bu tür hayallerde, ergenliğin aşkın boyutu olan üniversite son sınıf öğrencilerine mahsustur. Zaten eğitim boyutu bu noktada pek inandırıcı olmuyor.
Mesela arkadaşımla diyaloğumuz;
x: Okul bitince ne yapacaksın?
ben: Yurtdışına gideceğim :)
x: hadi ya (senide kaybettik söylemi bu) master mı yoksa?
ben: yok ya ben yeterince eğitildim, tekrar dönemem o sıralara.
x: hmm neyle gideceksin peki? work and travel mı?
ben: ne işim olur, çalışamam ben elin kafelerinde. dil eğitimine gideceğimm !
x: gezmeye gidiyorsun yani :)
ben: aişlksdşdswsşfkklswjde :S !

Feysingen

-Yalnızlığı seviyorum. En azından böyle daha iyi olduğuna kendimi ikna ettim.

Ne kadar gerçekçi bir replik değil mi? Ben yalnız değilim derler ya, oysa hiç inanılası değildir. Kimse demiyor ki sana arkadaşın yok, ailen yok, seni anlayan yok. Yalnızlık duygudur. Bazen o duyguyu özlersin, bazen o duygudan sıkılırsın. Sosyal paylaşım siteleri de bazen bu duyguları körüklemekte malesef. Bir araştırmacıya göre, facebook kullanıcılarının %30'u psikolojik baskı altındaymış. Bir arkadaşının beğeni sayısı, fotoğraf orjinalliği, yapılan yorumlar vs.nin, kendininkilerden daha iyi olması, psikolojik sorunlara neden oluyormuş. Doğru mudur? Doğrudur. Bir arada benim durumumu ya da resmimi beğenir misin gibi safsatalar bürümüştü insancıkları. İşte bunlarda "ağlanılası" kesimine giriyor. Ben en çokta kendi kişiliği ile ilgili paylaşımlar yapanlara yada kasti olarak birilerine laf atamaya çalışan tipi tiplere sinir olmaktayım. Silesim geliyor, siliyorum da.. Ben ondan ne öğrenebilirim, ne katabilir bana? Tüm bunların yanısıra , çok başarılı paylaşımlar da var. Bir haberi gazetede yahut televizyonda çıkmadan önce öğrenebiliyorsunuz. Organize işlerinde de oldukça başarılı bu feybuk'cuk. İletişimi koparıyor diyorlar ama ben buna katılmıyorum. Bazı arkadaşlarımla daha çok iletişebiliyorum. Haberdar oluyorum, benden haberdar oluyorlar. Bir de aradığını bulma mevzusu hakimdir ki gerçekten senelerce bulunmayı bekleyen dostlarımıza eriştiriyor. Bu nedenle minettarım, kurucusu sevgili Mark Zuckerberg'e !

3 Şubat 2012 Cuma

Uçurtma Avcısı

Halit Hüseyni(Khaled Hosseini)'nin 2003 yılında yayınlanan ilk kitabı. Kitabı bir açıyorsunuz bir daha kapatmak istemiyorsunuz. Bu yazarın yeteneğidir diyip, diğer yazarları küçümsemeyi bile unutuyorsunuz. Baştan sonra bir kitap kirpiklerimi kırpmama engel oldu. İyi bir yazarın kitabını okusanız ,"düğmelerimi ilikliyorum" dersiniz ya hani, bu kitapta direk önünde ediliyorsunuz. Kitapta gerçek yaşanmış bir hikayeden esinlenilmiş, bir o kadar gerçek betimlemelerle dolu. Her zaman ki bu tip paşlaşımlarımda içeriği açıklamıyorum. İçerisinde bir çok duyguyu barındırdığını belirterek, tarihinde sürükleyici olduğuna inanmayanlara nispetle raflarda duruyor. (Bu arada orjinalini alalım,  öğrenciyim falan anlamam:) başka birşey olsa korsanı nerede bana da söyleyin derdim ama bu kitap değer! Pahalıda değil..)